Tesadüfe Cesaret İçin

    
    
    Yine bir yazının başındayım. Neden bu gün, bu saate yazıyorum? Neden dün değildi ya da iki saat önce yazmıyordum da şimdi yazıyorum? Yaklaşık olarak günde 35.000 tane karar verdiğimizi söyleyebiliriz. Aynı zamanda karar verirken bir sürü seçenek arasından birini seçebiliyoruz. Peki seçtiğimiz kararı, neden seçtik? Neden sola sapmak yerine sağa saptık? Aldığımız her kararın mantıklı bir açıklaması var mıdır yoksa aldığımız bazı kararlar iç güdüsel olarak mı gerçekleşiyor? Yani onlara iç güdülerimizle rast mı geliyoruz? Belki de rastlantı dediğimiz olay hayatımızda o kadar çok yer edinmiştir ki fark bile edemiyoruzdur. O, her an bizi yönlendiriyor ve biz de onun yönlendirmesine göre yaşıyoruzdur. Peki, hiç mi söz hakkımız yok yoksa rastlantı diye bir şey mi yok?

    Rastlantı, tesadüf, şans veya yakın anlamlı bir kelime olan kader. Bunların hepsi bizden bağımsız gerçekleşiyormuş ve bir anda hayatımızı ya en tepeye taşıyor ya da en dibe batırıyormuş gibi hissettiren kelimelerdir. Gerçekten bir kelime bizi zirveye taşıyabilir ya da bizi batırabilir mi? Yoksa bu kelimeler bizim mazeretlerimiz ya da mucizelerimiz midir? Hepimizin bildiği çok basit bir söylem vardır: "Aşk tesadüfleri sever.". İlk olarak, tesadüf dediğimiz olay gerçekten var mı? Bunu uzun zamandır düşünüyorum ve aslında tesadüfleri bizim yarattığımızı görmeye başladım. O yolu seçmemiz, o şarkıyı dinlememiz ya da o kitabı okumamız. Bunlar güzel birer rastlantı olabilir ama sizi aşık etmeye yetecek olaylar değildir. Belki de biz o tesadüf dediklerimizin güzelliğine ve bize yaşattığı duygulara aşık oluyoruzdur. Belki de bize yaşattığı güzel duygulara saygı duyup karşımızdakini tanımaya çalışıyoruzdur. İnsanları tanıdıkça da sevme şansımız artıyordur. Her insanın ruhu, bedeninin çok derinlerindedir ve ulaşılması zordur. Vakit ister. Oysa ki herkesin keşfedilmeye değer yönleri vardır. Sadece biz bazen o şansı tanımıyoruz insanlara, ta ki bir tesadüfe kadar. İşte, belki de o tesadüfleri biz anlamlı kılmaya çalışıyoruzdur. 

    Filmlerden aşina olduğumuz bir sahne: Genç kıza çarpan adam kızın kitaplarını, dosyalarını yere düşürür ve toplamasına yardım eder. Hop, ilk görüşte aşk. Peki o kıza neden hiç başka bir kız çarpmaz? Hayatımızda hep tesadüflere inanmaya yönlendirilmişizdir. Onlar da bize rüyalarımızın gerçekleşmesi gibi hissettirmiştir. Gerçekten tesadüf var mı yoksa biz mi onları gerçekleştiriyoruz? Dünyada kaç insan olduğunu düşünüyorum, milyon mu trilyon mu bilmiyorum bile ve bu kadar insan varken sadece bir tane hayatımızın aşkı olması fikrini anlamsız bulmaya başlıyorum. Ruh eşi dediğimiz kişi nasıl bir tane olabilir? Dünyadaki bütün insanlardan sadece bin tanesini tanıyoruzdur, en fazla. Oysa ki geri kalan trilyonlarca insan arasında bize göre biri daha yok mudur? Yoksa bile, hepimiz sadece bir tane büyük aşka sahip olabiliyorsak, ölümün peşimizden koştuğu kısacık bir zaman aralığında o kişiyi bulma şansımız yüzde kaçtır?

    Her gün aldığımız 35.000 karar içerisindeki sorumluluğumuzun yükü zaman zaman ağır geliyordur hepimize. Ya yanlış kararı verirsem ve hayatım mahvolursa? Bir sürü tercih arasından, 35.000 kararımız arasında, yapabileceğimiz tek bir değişik tercih, sonraki bütün kararlarımızı etkileyebilir ve bütün akışı değiştirebilir. Öyleyse, küçük bir değişik tercih hayatımızın aşkını mı kaybetmemizi sağlayacak yoksa hayatımızın aşklarından birini mi? Böyle düşününce, tek bir küçük karar hayatımızı bu kadar derinden etkileyebiliyorken karar bize mi aitti yoksa kadere mi? Her zaman kadere ayak uydurarak uslu birer insan olduğumuzu düşünen bizler, bazen kadere karşı çıkmak isteriz. Kendimizi asi hissederiz. Vermemiz gerekenden farklı bir karar veririz, içimiz huzursuz olsa da. Peki biz mi kadere karşı çıkmıştık yoksa bu da mı kaderin bir tercihiydi? Kader bizimle oyun da mı oynayabiliyordu? Bilimsel olarak bunlara cevap bulunamadıysa da bunların kader olduğuna inanmak insanları rahatlacak bir tercih olmuştur. Sorumluluğun yükünü omuzlarımızdan atmışız gibi hissederiz. Suçu başkasına yıkarak kaçarız ama konu aşka gelince bu sorumluluğu omuzlarımızda taşımak isteriz. O kararı biz vermişizdir ve hayatımızın aşkını, biz orada bulmuşuzdur. Buna yine kader desek de aslında kendimizi överiz bu durumda. Bu kadere karşı adil midir?

    Kafamdaki tüm bu sorulara ve ikilemlere rağmen, tesadüflere bir nevi inanmayı sürdürüyorum. Küçüklüğümüz onlara inanarak geçti ve bizi her seferinde gülümsettiler. Aşka ulaşmak için tesadüften başka bir yol olmadığını düşündük. Kaçamak gülüşler, el ele değmeler, karşılaşmalar... Bunlar hep aşkı bekleme sıralarımız oldu. Bazen sadece bekledik, bazen ise peşinden koştuk. Beklediğimiz zamanlarda, karşılaştığımız en küçük bir tesadüf bizi umutlandırırken sonrasında hayal kırıklığına sürükledi. Beklemeye alışmıştık ve beklemenin en büyük tesadüf olduğunu düşünüyorduk. Öylesine sindirmiştik ki beklemeyi, her tesadüfte daha çok beklemeye başladık. Hep daha iyisini bekledik. Bilmiyorduk ki, daha çok beklemek, o tesadüfü daha özel yapmıyordu. Peşinden çok koştuğumuzda ise her şey bize tesadüf gibi göründü ve bir anda onlarca hayatımızın aşkı olduğunu düşündük. Ne kadar çok açtıysak gözlerimizi, aslında hayatımızın hepsinin tesadüflerden oluştuğunu gördük. Bu yüzdendir ki, tesadüfü aradıkça onları fark etmeye başladık. Her yerdeydi tesadüf. Sadece bakmak yeterliydi ancak bunca tesadüf içinde, onlarca aşkımızın içinde, hangisinin bizim aşkımız olduğunu bulmak daha zordu. Sadece bakmak yetmiyordu. O kişiyi bizim yaratmamız gerekiyordu. Diyorum ki, belki de rastlantılar o kişiyi bize getirmiyordur. Bir kişiyi biz, "o" kişi haline getiriyoruzdur. Tesadüflerimiz içindeki onca kişiden birini seçiyoruz ve onu özel bir hale sokuyoruzdur. İçimizde yarattığımız varlıklarıyla hem o kişiyi, hem de o tesadüfü anlama kavuşturuyoruzdur.

    Anlama olan kavuştuktan sonra, olayların sonunda rastlantılara teşekkür etmemeyi öğrenmeliyiz. Kendimize teşekkür etmeliyiz, o rastlantıyı görebildiğimiz için. O rastlantıyı görmeyi istediğimiz için ne kadar bekle-me-diğimizi görmeliyiz. O dansa kalkmaya cesaret ettiğimiz için kendimize teşekkür etmeliyiz. Yerimizde oturup o tesadüfü beklemek yerine, onu gerçekleştirdiğimiz için kendimizin farkına varmalıyız. Ne kadar cesuruz: Böylesine tesadüfleri gerçekleştirebiliyoruz. Çevrenize bakın, eski anıları karıştırın ve görün. Siz cesursunuz. Hayatınıza bu tesadüfleri alabilecek kadar cesursunuz ve yaşıyorsunuz.

    

Yorumlar

  1. Tesadüf, rastlantı, şans bunlar sadece kelime önemli olan istediğimizi yapma cesaretini bulabilmek. Çok güzel bir yazı olmuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Hepimizin cesareti bulabileceği bir gün dilerim :)

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar