Geçmişe Özlem İçin

            

   

        Bazen siz de eskilere takılıp kaldığınızı düşünüyor musunuz? Belki de kendinizi, aslında geçmişi taklit ederken yakalıyorsunuzdur. Şimdi yaptığınızı sandığınız olay aslında size eski bir anıyı hatırlatıyordur. Geçmişteki biriyle yaşadığınız o anıları neden geçmişte bırakıp yeni anılar oluşturmak yerine geçmişi taklit ederek yeniden yaşamaya çalışıyoruz? Geçmiş geçmişte mi güzeldi yoksa geçmiş hala güzel olabilir mi? Kimimize acı gelirken bu, kimimize göre bir rahatlıktır. Alışılmışı yaşamak daha kolay gelir bazılarımıza. Buna kötü diyemeyiz ancak bazen geçmişi geçmişte bırakmak gerekir. Yeni baharlar vardır önümüzde. Deneyecek yeni şeyler. Yaratılacak yeni anılar. Bizi yenilikler beklerken geçmişi daha fazla uzatmanın anlamı nedir? Neden bazen bu geçmişi bu kadar uzatmak isteriz? Gelecek bize bilmediğimiz ve bizi bu yüzden heyecanlandıran anılar vadederken, geçmiş bize ne vadediyor? Geçmişe olan özlemimizi giderdiğimizi düşünürken, o anıları yeniden yaşamanın acılarını mı yoksa yeniden yaşayamayacağınızı bildiğimiz geçmişe olan acıyı mı?

 

            Bu hepimizin bir özelliğidir diyebiliriz: geçmişe özlem. Bunun güzel yanları da vardır ancak nasıl yaşadığımıza bağlıdır. Acısını ve mutluluğunu biz ayarlayabiliriz. Güzel olduğu bir kısım, mutsuz olduğumuz bir gün geçmişteki güzellikleri hatırlayıp da yeniden güzel anılar oluşturabileceğimizi hissetmektir. Bu ilham verici kısmıdır. Geçmiş, geleceğimize ilham verir ve onun şekillenmesine yardım eder. Belki daha da güzel yapmamızı sağlar geleceğimizi. Geçmişteki hatalarımızdan aldığımız derslerle geleceğimizi daha sağlam bir temele kurabiliriz ancak iyi yanları bu kadarla kalıyor galiba.

 

            Değinmek istediğim asıl nokta geçmişe duyulan özlemin bizi sarhoş ettiği ve yokluğa çektiği kısımlardır. Bazen yaşadıklarımızı eksik bırakılmış hissederiz. Tamamlanmayan bir şeyler hissederiz içimizde. Bu eksiklik hep devam eder. Eksiği bulmaya çalışırız ama bulamayız. Hissettiğimiz eksiği şimdiki zamanda ararız. Şimdiye onu yerleştirmeye çalışırız, geçmişi ekleyip dururuz. Ne kadar çok eklersek, eksiği o kadar kapatabilirmişiz gibi hissederiz ama şimdiki zamanı, geçmişle o kadar çok doldururuz ki yeni bir şeylere yer kalmaz. Böylece yaptığımız her şey aslında bize geçmişi hissettirir. Bu adil midir, şimdiki zamana karşı? Karşımızda yeni biri varken, yeni bir şeyler yaşamak isterken, bizim geçmişimizi yaşamamız ve onu da o geçmişimize katmamız doğru mudur? Yeni birine, yeni anılar gerekmez mi? Geçmişimizdekiler geçmişte kalmadı mı? Gidenler gitmedi mi? Gidenler gittiyse -ki gittiler- yeni gelenlerde onları aramaya gerek var mı? Yeni gelen, adı üzerinde, yeni değil midir? Yeni duygular istemez mi ya da yeni anılar yaratmak? Geçmişimizi yeni gelen üzerinde yaşatmak, yeni geleni kırmaktan ve kendisini küçük hissettirmekten başka bir işe yaramaz. Geçmişte yaşanan, geçmişte güzeldi. Şimdi ise yeni bir zaman yaşıyoruz ve onu güzel kılmalıyız.

 

            Bazen şimdiyi güzel kılmak istesen bile unutamazsın. Unutmak kolay değildir. Hele ki eksik bir şeyler hissediyorsan hep bir parça buruktur için. O eksiği tamamlamak istersin. O eksik tamamlanmalı gibi hissedersin ama tamamlanmak zorunda değildir. Tamamlananlar gibi o da geçmişte kaldı. Bırak gitsin onu. Belki de tamamlanmadan güzeldi o. Bazen tamamladığımız bir şey de güzel olmayabilir. Keşke yaşamasaydım dersiniz. Belki de tamamlanmamış olan tamamlansaydı yine buruk hissedecektiniz. Böyle kalması onun için daha iyidir belki de. Yaşadıklarımızı hissettik ve yaşamadıklarımızı düşünmeyi bırakmalıyız. Zaman akıyor ve onu yakalamamız lazım, eksik bırakmadan önce. Yakalamak da kolay değildir elbet ancak denemeden bilemeyiz. Geçmişte olanları tekrar ederek, onları unutmayarak geleceğe yol alamayız.

 

Yol almak. Unutmak. Gitmesine izin vermek. Zor. Aklına geldikçe düğümlenen boğazın ve titreyen ellerin. Bitmesini gerektiren şartlar ve aklını karıştıran sorular. Bir sürü neden. Olması ya da olmaması gerekenler. Dökülen gözyaşları. Anlatılan yaşanmışlıklar. O ilk duygular. İlk bakışma, ilk dokunuş. Hak ettiklerimiz ve hak etmediklerimiz. Yazarak bitiremem gibi geliyor, o kadar çok sebep var ki unutmamak için. Yine de unutmalı insan bazen, gelecek için. Daha iyi hissetmek için. Geçmişe gözyaşı dökeceğimize, şimdiye dökmeliyiz belki de. Yeni duygular tatmalı ve yeni rutinler oluşturmalıyız. Hayatımıza yeni girenlere, yeni yerler açmalıyız. Eskiden olanın yerini vermeye çalışmamalıyız. Bu aşağılayıcı bir duygudur. Karşındakini hor görülmüş hissettirirsin. Oysa ki hor görülmesi gereken belki de sensindir. Kendine ait bir şeyleri ona vermek yerine, geçmişten aldıklarını sunarsın. Sanki geçmişi, şimdiye koyarsın. Kendini küçük gösterirsin fark etmesen de, yeni yerler açamayan biri gibi. Geçmişteki o kişiyi, şimdiki kişiyle kıyaslarsın. Fark etmezsin belki ama kıyaslama, geçmişte yaptıklarını şimdiyle yapmaya çalıştığında başlamıştır.

 

Neden geçmişini şimdiki zamana koyarsın? Bu bir unutamama durumu mudur yoksa iyilik mi yaptığını mı düşünmektir? Geçmişe verdiğin değeri, şimdiye yansıtmak iyilik midir? O zaman yaşadığın güzel duyguları, şimdi de yaşayabilmek için kestirme bir yol mudur? Yoksa tamamen unutamamak ve onları canlı tutmak istemekle mi alakalıdır? Her ikisi de biraz yanlış geliyor. Ben, yeni biri olduğum zaman, tamamen yeni olmak isterim. Karşımdakinin davranışları kendisine de sürpriz olsun. Yaptığı şeyler, söylediği sözler bana özel olsun. Benim ona hissettirdiklerimin çağrışımından ortaya çıksın. Basmakalıp cümlelerle gelmesin bana. Özel olsun, yeni olsun, taze olsun. Bana söylesin çünkü ben onları hissettirmiş olayım. Hissetmeyeyim bana söylediklerinin benden uzak olduğunu. Söylediği her kelimeyi en derinlerimde hissedeyim. Bana bir şarkı ithaf etsin ve o şarkı bana benzesin. Benimle daha önceden hiç gitmediği bir yere gitsin ve o hiç gidilmemiş yere bir anı bırakalım. Yeni bir anı oluşturalım. O anıyı sarsın mekan, şarkı, koku, sözcükler. Her gidişimde o hiç gidilmemiş olan yere hatırlayayım, seni ve beni. Hissettiklerimizi, yaşadıklarımızı. Hafızamda bıraktığın kokuyu, kulaklarımda çınlayan sesini anımsayayım istediğimde. Yeni olsun. Bana ait, bize ait olsun. Benden sonraki herkese de aynısı geçerli olsun. Bize ait olanı başkasına sunma. Bize ait olan biz de kalsın. Başkasıyla yeni anılar oluştur. Yeni olan sonsuzdur ancak eski olan sınırlıdır. Yani yeni olanı oluşturmak konusunda zorlanmayacaksındır. Tek yapman gereken o rutini kırmaktır. Zamanla alışırız hepimiz yeniye. Sen de alışmalısın ki karşındakinin yeni biri olduğunu hatırlayasın. Ona yeni biri gibi, yeni şeyler ver. Onu da özel hissettir ancak geçmişindeki, kendi özel anılarıyla baş başa kalsın. Geçmişini, şimdiye karıştırma.

 

Şimdiyi özel kılarak geçmiş atlatılabilir ancak. Yine de acımasız olabiliyor zaman. Kızabiliyoruz geçmişe. Tamamlanmamışlara ya da tamamlanmışlara. Bunlara rağmen bize özel olanları hatırladığımız zaman bir nebze iyi hissederiz. Şu an ne yaşıyor olabilirdim diye sormak yerine şu an ne yaşadığımızı sormalıyız kendimize. Böylece acılarımızdan kurtulabiliriz. Geçmişi geçmişte bırakarak yeni ufuklara yelken açabiliriz. Yeni ufuklarda bizi bekleyen özel anıları görebiliriz. Unutmamalıyız ki yeni olanları görmeden yaşadıklarımızın en iyisine karar veremeyiz. Geçmişin tamamlanmamışları yerine, tamamlanmışlarına bakmalı ve özel olduğumuz kısımları görmeliyiz. Ne kadar özel olduğumuzu.

Yorumlar

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, geçmişimiz aslında biziz ancak burada önemli olan şimdiki zamanı yaşamak. Yani geçmişi, şimdiye karıştırmamak. Unutmak da kolay değildir, doğru söylüyorsunuz. Unutmaktan çok o geçmişi, şu ana nasıl yansıttığımızdır. Geçmişten ders alarak şu anı daha iyi yapmak da bize dahil sonuçta. Yorumunuz için teşekkür ederim.

      Sil
    2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar