Mit Olabilecekler İçin


 

Konu aşka gelince herkes biraz bencil. Tanımların farklılığı göz önünde bulundurulmayınca herkes muhalif. Kendini değersiz gören biri ise her daim şüpheci. İnsanlar olarak öyle varlıklarız ki ne ekersek onu biçiyoruz ve sonra bunların üstünü örtmek için uzaklardan toprak getiriyoruz. Sevginin yeşermeye başlamasıyla mutlak mutluluk da ufukta belirmeye başlıyor ve yetişmek için gelecek neşelere, yeşil yapraklarını gönderiyor önden Çınar ağacı, koyu gövdesi ise köklerini uzatmaya başlıyor. Hisleri okumakta zorluk çekiyordur çünkü tanımların farklılığının bilincindedir. İşte tam da bu yüzden aceleye gerek yoktur; zaman lazımdır tanışmak için, her ne kadar o ilk görüşte tanımış hissetsek bile. Bu yazı bir Söğüt’ün, bir Çınar’la olan tanışma hikayesini anlatıyor ve bu aşkın gölgesinde kalan arkadaşının dargınlığını.

 

Söğüt, senelerdir uzaktan izlediği Çınar ağacına aşıktı. Onun duruşundaki asalete ve güce sahip olmak istiyordu. Onun başarılarına ilgi duyuyordu ve ondan öğreneceği şeyler olduğunu düşünüyordu, sonuçta gelişimini de destekleyebilirdi. Arada bir dallarına konan kuşlara soruyordu Çınar’ın nasıl biri olduğunu. Hepsi farklı bir dilden şakıyordu, çoğu söylem gizemli kalıyordu. Utancından çok az bilgi alabilmiş olan Söğüt senelerce uzaktan izlemeye devam etti bu Çınar’ı. Onun büyümesini ve dallarının gürleşmesini görebiliyordu hayal meyal. İçinde gittikçe artan bir sevgi oluşuyordu ve merak, sevgisini körüklüyordu. İçinde yanmaya başlamış kor alevleri her geçen yıl daha derinden hissediyordu. Bir gün Çınar’la tanışmanın hayalini kuruyordu ve iple çektiği bu günün bir gün geleceğine inanıyordu.

 

İçindeki heyecan süregelirken beklentisi düşüyordu Çınar’a karşı ve onu idealize etmiş olabileceğini düşünmeye başlamıştı. Bu hissi onun içinde alevleri sabit bir şekilde tutmasına yardımcı oluyordu. Zaten gövdesinde izler ve dallarında kırıklar vardı Söğüt’ün, daha önceden çok yara almıştı. İnanmak zordu onun için, adım atmak ise en zoru. Bekliyordu bu yüzden, belki iyileşmesini, belki güvenini geri kazanabilmeyi.

 

Yıllar geçtikçe Söğüt, Çınar’ı daha iyi görmeye başladı. Kuşlar Çınar’la ilgili daha fazla bilgi getiriyor ve bazı kuşlar ikisinin dalına da konuyordu. Ortak yanları vardı artık ama Çınar büyük ihtimalle bunu bilmiyordu. Yine de bu Söğüt’ün umudunu kırmıyordu.

 

Geçtiğimiz günlerde bir mucize gerçekleşti ve Söğüt gözlerini açtığında kendini Çınar’ın yanında buldu. İkisi de şaşırmıştı bu mucizeye ve bunun üzerinden konuşmaya başlayıp ertesi güne kadar aralıksız sohbete başlamışlardı. Söğüt’ün, Çınar’ı ne zamandır takip ettiğini anlatabileceği kadar güvendiği bir ortam oluşmuştu ve birbirlerine karşı açık sözlü bir iletişime geçmişlerdi. Söğüt öylesine mutluydu ki sanki hayatta olan başka bir şey yoktu ve birlikte oldukları an sonsuzdu. Oysaki bir süre sonra Söğüt, eski yerindeki dostu olan başka bir ağacın onu uzaktan sert bakışlarla izlediği hissine kapılmaya başladı. Başlangıçta buna anlam veremeyen Söğüt, üzerine çok da düşmedi çünkü arkadaşının onun mutluluğunu uzaktan neşeli bir şekilde izleyeceğini düşünüyordu. Bu bakışlar git gide ağırlaşıyordu ve Söğüt’ün içine bir sıkıntı düşüyordu. Yine de Söğüt hayatının bu mutlu anını, üzüntüyle harcamak istemiyordu.

 

İşte böyle tanışmışlardı sonunda, uzun bir zaman sonra Söğüt mutluluğuna ermişti ve idealize ettiğinde bile daha ideal bir Çınar ağacıyla karşılaşmıştı. İlk defa yakından gördüğü Çınar onu çok etkiledi. Göz göze geldiler ve birbirlerine uzun uzun baktılar. Söğüt o anlam dolu gözleri görünce, gözlerinden başka bir şey göremez oldu. İlk görüşünde sevgisi aşka dönüştü ve gönlü alev aldı. Bundan sonra bir süre hayatında sakin bir nefes alamayacağını fark etti. Sürekli bir endişe hali taşıyacaktı, sürekli sürekli aklına Çınar’ın bakışları gelecekti.

 

Çınar da onu beğenmişe benziyordu, ona övgülerini de sunmuştu ama Söğüt tam olarak emin de olamıyordu doğru anlayıp anlamadığına. Yine de gönlü alevler içinde olduğundan hemen söndürmek istiyordu. Aldığı yaralar onu aceleci biri yapmıştı. Hemen ya o alevi körükleyip acısını katlanabileceği karşılıklı bir ilişkiye dönüştürecek ya da o alevi tamamıyla söndürecekti. Kendini tamamıyla açan Söğüt, sakince karşılandı Çınar’ın dingin ve kollayıcı bakışları arasında. Güvenliydi Çınar’ın yanı ve Söğüt orada kaldıkça uzaklaşması zorlaşıyordu.

 

Söğüt’ü şaşırtan tek yön, Çınar’ın uzaktan göründüğü kadar kusursuz olmamasıydı. Onun da gövdesinde izler ve dallarında kırıklar vardı. Hatta yaprakları da epey dökülüyordu. Uzun bir süre yara almışa benziyordu, bu Söğüt’ü daha da etkiledi. Elini uzatabileceği bir Çınar bulmuştu ve her şeyini ona vermeye niyetliydi.

 

Tanıştıktan ve vakit geçirdikten sonra ikisi de ertesi sabah kendilerini eski yerlerinde, aralarında mesafe varken buldular. Bir daha ne zaman görüşeceklerinin hayalinin kurmaya başladı Söğüt ama Çınar’ın ne düşündüğünden emin olamıyordu bir türlü. Acele etmiş olmasının hata mı olduğunu düşünüyordu, biraz da olsa kendine kızıyordu. Şimdi kafasına beklemeyi koydu bir sonraki mucizeye kadar ya da en azından acele etmeyecekti. Yeniden ulaşabilmek için Çınar’a, köklerini güçlendirip uzatacak ve Çınar’a kadar ulaşabilmesi için kendini iyileştirmeye bakacaktı. Kendi yaralarının üzerini örtmek yerine, onları kabullenmeye başladığı zaman kendini ileri götürebilecek o kaynakları kullanıp Çınar’a sağlıklı bir şekilde ulaşabilecekti. Şimdi yaraları olsa da zamanın iyileştiremediği yaraları, yeni sevgisi bu acılarını söküp alabilecek güve sahipti

 

Gönlünde yatan bu saf duygunun peşinde Söğüt, ışığı görüyordu ilerisinde. Çınar’dan yansıyan ışık huzmeleri ona kadar ulaşıyor ve kuşlar onlar arasında uçuşuyordu. İçindeki alev onu ısıtıyordu, gövdesindeki izler azalıyordu. Çınar’ın da iyileşmesini istiyordu ama önce kendinden başlayacaktı. Arkadaşının kızgın bakışları çevresinde dolanıyor olsa bile Söğüt elinden geleni yapmıştı ancak sevgisini paylaşmayan arkadaşının yanında var olamayacak kadar gururluydu. 

 

 

Yorumlar

Popüler Yayınlar