Bitenler İçin

 


***


Bir gün biteceğini konuştuğumuz

-belki de bitmeyecek kadar bilmediğimiz-

Sarmaşıklarla çevrili pembe panjurlu evimizin

Devam etmekte olan inşaası

Paralel bir süreç izlerken gelişimimizle

Sen ve ben

Oturmuşuz izliyoruz usulca geçen güneşi

Gün doğumu, gün batımı ve gece yarısı

Durduramıyoruz zihnimizde gidip gelen sarkacı

Uzatırken ben elimdeki son kağıtları

Sen karalamaya başlıyorsun elindeki siyah kalemle

Attığın başlık başka bir renge bürünsün istiyorum

Ve uzatıyorum renklerimi

Durup düşünüyorsun ama zaman ilerliyor

Durduramıyoruz

Sarkacın her hareketinde bizden kopan şeyler

Bir bir yığılıyor önümüzde

Arkamızda bırakmak için onları

Geleceğe doğru adım atmaya çalışıyoruz

Sen,

Yeşil göklerinden uzanıyorsun renklerime

Ve şimdi oturmuşuz

O pembe panjurlu evimizi izliyoruz

Sarmaşıklar bizi çevirmiş halde


 

    Anladım ki gerçekten sevilmek diye bir şey yok. Sevildiğimizi sandığımız kadar seviliyoruz. Anladım ki sevildiğimi sanmam sadece bir yanılsamaymış. Bir şekilde duyularımı yitirmişim kendi duygularımın yoğunluğunda. Doğruymuş: kör olmuşum hissettiklerime. Başlarda belki de gerçek olan duygularımın esiri olmuşum ve sürekli onlara tutunmaya çalışmışım şimdiye dönmek yerine. Kendimi geçmişte var ederken, ışıldayan yıldızlar gibi, yolumu birkaç hatıraya teslim etmişim. Kuzeyi bulacağımı sanarken hep yönümü şaşırmışım, daha da uzaklaşmışım. Öyle ki yaşadıklarım kalbimi derinden yaralamış ve kanatmış. Şimdi ise hala onların izlerini taşıyorum ve nasıl iyileşebileceğimi bilmiyorum onları. Göz ardı etmişim gerçekleri. Şimdi ise, eskiden olduğu gibi yaşadıklarıma/ yaşadıklarımıza ağlamıyorum; inandıklarıma ve yanılgılarıma ağlıyorum. Kendime aptal demekten kendimi alamıyorum, nasıl da dalmışım bu hayal dünyasına? Bunlar zaten gerçek olamayacak kadar güzel değiller miydi? Anlaşılmamış mıydı? Bu kadar sevincin sonunun derin bir acı olacağını biliyordum içten içe ama yine de o birkaç sevinci seçmiştim, acılarına rağmen. Canımın daha önceden hiç böyle yandığına tanık olmamıştım, daha önceden hiç böyle sevmemiştim. İliklerime kadar hissettiğim sarsıntılar geçirdim. Varlığımı kuşkuyla inceledim. Nerede olmak istediğimi irdeledim ve köklerimin sağlamlığını keşfettim. Beklediğim gibi değildi, her an kopmaya hazırlardı. Kralına yapılan en ufak tehditte kendi canını öne süren bir kraliyet muhafızı gibiymiş. Can dediğim pek de kıymetli değilmiş. Ona ağlıyorum. Bu kadar basit bir hayat içerisine dahil olduğumu anlamamışım hiç. Geride kalışıma üzülüyorum.

 

    Şimdi ise oturup o zamanların hatırını bile sormak istemiyorum. Bir kenara attım her şeyi, önümde bir sayfa dolusu yazı varken ben o sayfanın üzerine yeni şeyler yazmaya çalışıyorum sayfayı çevirmek yerine. Okunmuyor yazdıklarım. Ne başkaları anlayabiliyor, ne ben. Yalnızca kara çizgiler görünüyor. Kalemin siyah izinden başka bir alan bile yok. Yaza yaza içimi karalarla dolduruyorum işte. Gözlerim kapalı sanki ve açtığım an üzerime gerçekler gelecekmiş gibi. Her bir gerçek ise beni kendimden uzaklaştıracak diye endişe duyuyorum çünkü bunlar yaralarımı derinleştirebilir. Ben ise henüz iyileşmeyen -ve hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak- yara izlerimi saklamak için nereye sığınırım, kimlere sorarım? Arkamdan döktüğün suyun samimiyeti şimdi yerle bir oldu, belki de zaten hiçbir zaman samimi değildi: bir kutlamaydı senin için ve bir küçümseyişti benim için. Ezilmişim kendi bilincimin altında, ve sen eziyorsun sanmışım. Kabul etmişim senden gelenleri ve inatla değiştirmişim anlamlarını alaylarının. Verdiğin sözler tutamadıklarının yanında bir denizken, ben ise o denizde senin kalbinden dolayı ölen balıklar olmuşum. Bu kadar kırığı nasıl kendi kalbinde taşıyabilirsin diye düşünürdüm ama anlıyorum nasıl hayatta kaldığını: taşımıyorsun. Onları öylece bir kenarda bırakıyorsun. Dediğin gibi: kıyına vurmuş tekneler. Ben ise o kıyıya vurmuş, ölü yatan bir tekne değilim. Son anda tehlikeyi sezmiş ve diğer yöne yelken açmış bir gemiciyim yıldızını takip eden. Sana kızmaktan kendimi alamıyorum ama sana kızgın kalmam bile benden sana bir hediyeymiş gibi geliyor. O yüzden sana değil, kendime kızıyorum ama yakında kendimle barışacağım.

 

    Tüm bu gerçeklik ve acı beraber gelirken ben karalasam da aynı sayfaları, devam ediyorum. O izini sürdüğüm siyah kalemim bir gün herhangi bir boşluk kalmadığını anlayacak ve diğer sayfaya geçmek zorunda kalacak. Şimdi ise son boşlukları tamamlıyorum sanırım. Biliyorum ki bir gün kendime kızmaktan vazgeçeceğim: bu kadar güçlü ve kendim olduğum için kendimle gurur duyacağım. Yeniden kendimi bulduğumda- zaman zaman yitirdiğim kendimi- yüzümden dinginlik eksik olmayacak. Bir parça da olsa başarılarım olacak. Her acı, beni yeniden doğuruyor ve şu an bu doğum sancısını çekiyorum. Çektiğim acılar beni öldürürken kendi inzivamda yeniden yeşeren bir ilkbahar çiçeği çiçeği gibi açacağım. Biraz güneş, biraz su -arkamdan döktüğün değil, köklerime doğru dökülen. Yeniden yeşillere değil, pembelere bürünen.

 

 ***


Aklımı başıma almalıyım

Güvenimi tazelemeliyim

Hissettiklerimi düşünmeliyim

Değişen hayatımı sorgulamalıyım

Ya da hepsini boş verip gitmeliyim

Benliğimden uzak

Kendime yakın yerlere

Belki bir denizin sonsuz maviliğine

 

Yorumlar

Popüler Yayınlar