Tırmandığımız Basamaklar İçin

 


    Öyle kızgınım, öyle kırgınım ki hissettiklerimi aktarabilmem asla mümkün değil gibi. Kalbimin parçalanışını hissediyorum, içindeki sızı bütün bedenimi titretiyor. Böyle bir şey hissedebileceğimi düşünmemiştim hiç. Ama işte şimdi, hissediyorum. Ve böyle hissetmeme izin veriyorum. Canımı acıt diyorum sanki. Sanki yeter ki sen ol yanımda, canımı acıtsan bile. Ne kadar acınası! Ben senden gelen her acıya izin veriyorum. Tam bu sonuncu derken üstüne olmadık bir şeyler daha çıkıyor ve razı oluyorum gelmesine üzerime. Bunun bir sonu yok mu? Bizim bir sonumuz olmayacak mı? Ne zaman bitecek bu kıyamet ve ışığa erişeceğiz? Şu an zorluyor muyuz şansımızı? Elimizden gelenler bitti de biz mi görmüyoruz? Böyle hissetmekten kendimi alamıyorum. İlk haftalarda seninle nasıl tartışacağız diye düşünüyorduk. Ne kadar tatlı ve safmışız. 

 

    Şimdi ise tartışmasız geçen bir günümüz bile yok çünkü kırgınız birbirimize. Sen bile bana kırgınsındır eminim, benim kadar bahsetmesen de. Bazen canını acıtmak istiyorum, beni anlayabilmen için. Özür dilerim ama canım acıyor ve nasıl geçer bilmiyorum. Yapabileceğim tek şey bu gibi geliyor ve durum böyle olunca uzaklaşıyoruz git gide. Canımız acıyor, belki birimizin daha fazla. Yine de devam ettirmeye çalışıyoruz bir şeyleri, devam ettirebileceğimiz ne kaldıysa… bitsin demekten kendimi alamıyorum. Evet burada son bulsun, önümüze bakarız. Geride bıraktıklarımız acı verir belki ama güzel günlerdi deriz. Şimdi geriye güzel gün bırakabiliyor muyuz? Gerimizde ne kaldı? Son bir aya baktığımda her gün akıttığım gözyaşlarımı görüyorum ve senin karışıklığını. Ben bu karışıklık içerisindeki bir noktadan daha fazlası olmam gerektiğini düşünüyorum. Bence hiçbirimiz bir nokta kadar küçük olmamalıyız, eğer biz bir nokta yerine koymuyorsak karşımızdakini. Verilen değer, alınmalı. Böylece pozitif duygulara erişebilmemiz daha kolay olur. Bir karışıklık olmaz, bir endişe olmaz. Elimizde olanı biliriz ve ona göre tepki verebiliriz. 

 

    Şimdi ise tepki verebilmek için duygularımı hissetmem gerekiyor ama ben hissetmek istemiyorum. Kaçıyorum duygularımdan. Saklanıyorum başkalarının arkasına. Saklanıyorum Kadıköy’ün, Taksim’in sokaklarına. Gizliyorum kendimi makyajın altına, kıyafetlerin altına. Evet, değişiyorum ama dışarıdan. İçimde olan bir değişim değil, yıkım. Tıpkı aile evimin yıkılması gibi ben de yıkılıyorum, hem de aynı buldozerle. Üzerime su bile tutmuyorlar tozlarım havaya karışmasın diye. Sen işte o tozlarsın, benden kalanlar ve havaya karışanlar. Belki de havaya karıştıkça uzaklaşırsın benden ve izlerin kaybolmuş olur. Kendi içindeki izleri kaybetmek ya da kaybetmemek senin elindeyken, benim içimdeki seni kaybetmek gözyaşlarıma bağlı. Onları ya gözyaşlarımla ıslatarak yeniden içime yerleştireceğim ya da gözyaşlarımı akıtmayarak havaya karışmana izin vereceğim. Bu bir seçim mi yoksa zorunluluk mu bilmiyorum. Nasıl ve neler hissedeceğimi bilmiyorum. 

 

    Baksana, kendim hakkında yazmayalı ne uzun zaman oldu! Oysaki ne büyük değişimler yaşadım, ne sancılı bir süreçten geçtim. Ne kadar yalnızdım! Şimdi ise kendimi buldum ya da buluyorum en azından. Özgürlüğü bir kuşa benzetirken, şimdi bir aynaya benzetiyorum. Özgürlüğün artık bir kuş gibi uçmak ve dışarıda olmak değil de aynaya baktığımda gördüğüm bende gizli olduğunu hissediyorum. Aynaya bakıyorum ve özgürüm, gözlerim doluyor çünkü bağımsızım ve buraya kadar ben geldim. Tüm acılarla beraber tüm mutlulukları da ben kucakladım. Ben başardım, ben tırmandım bu merdivenleri. Tırmanmaya başladığımda yanımdaydın, elimi tutuyordun ama ben ilerlemeye devam ettikçe sen geride kaldın. Bir yerde elimi bıraktın ama ben devam etmek istedim ve devam ettim. Senin elin olmadan ilerledim ama sana dönüp baktığımda her seferinde daha da geri kalıyordun. Bazen bir iki basamak indim ve sana ulaşmaya çalıştım ama ben ne kadar inersem, sende o kadar iniyordun sanki. Bana doğru geliyordun ama aramızdaki mesafe ölçüsünde. Bana yaklaşmak isterken mesafeni de korumak istiyordun. Belki de bu da senin kendini koruma biçimindir. Kendini tam olarak açabilmek bir insana, cesaret ve emek ister. Belki de çıktığımız bu yolda hala daha çok yeniyizdir ve zaman hala gerekiyordur bize de. Bu basamaklarda -yan yana- beraber ilerleyemediğimiz için, beraber de olamadık. Denedik: çıktık ve indik. Şimdi ise adımlarımız yavaşladı ve birbirimizin adımlarına göz atarak ilerlemeye çalışıyoruz. Birbirimizi gözetliyoruz: sen ne kadar adım atarsan ben o kadar adım atarım misali. Birbirimizi bekliyoruz adımlarımızda. Sanki daha bir yakınız. O gergin geçen süreci atlattık ve farklı bir birliktelik doğuruyoruz. Birbirimizin arasına ördüğümüz ip daha sıkı bir hal aldı şu an ve bu yüzden kopmuyor. Belki de mesele kopuk kopmaması da değildir gerçi. Belki mesele basamaklarda yan yana gelmemizdir. Seninle yeniden aynı basamağa geleceğimiz anı bekliyorum. Seninle yeniden el ele tutuşacağımız zamanı ve seni iple çekiyorum. Buraya kadar biriktirerek geldiğimiz bütün anılarımız, yaşadığımız bütün duygular daha güçlü kıldı bizi. Şimdi ise sırtımızdaki o duygusal yüklerle basamakları çıkmaya devam ediyoruz. Tıpkı evlerimize çıkan merdiven basamaklarını tırmanır gibi.


"Yıldızlarla da olsan

Kalbim seni arar"




Yorumlar

Popüler Yayınlar