Hatalarımız İçin

     


    Hiç birimiz mükemmel olmak zorunda değiliz ve hiç birimiz mükemmel değiliz de. Her birimizin ayrı hataları var, eksikleri var. Hangimiz hata yapmadık ki? Hangimiz hiç hata yapmadık? Bazen kendimize istemeden de olsa bir sürü sorumluluk yüklüyoruz ve yapmak zorunda hissediyoruz kendimizi. Onu da yaparım, bunu da yaparım diyoruz. Bunları yaparsak da her şeyi yaparız gibi geliyor. Unutuyoruz ki biz sadece bir bireyiz. Bizim sadece 1 günde 24 saatimiz var ya da bir senede 365 günümüz var. Nasıl her şeyi yapabiliriz? Her şeyi yapabilmek için zaman olmamalı belki de. Sonsuzluk olmalıdır çünkü ancak orada zaman durmuştur. Tanrı’nın zamanı dediğimiz sonsuzluktur. Zamanların hepsi Tanrı’nın önünde dizilir. Şimdi, geçmiş ve gelecek onun önündedir. Onun zamanı sonsuzluktur, onun bugünü sonsuzluktur. O geleceğimizi gelecekte nasıl görmüyorsa, geçmişimizi de geçmişte görmez; sonsuzlukta görür. Geçmişi ve geleceği aynı anda görür. Her şeyi oradayken bilir. Bizi sonsuzlukta doğurmuştur. Biz ki sonsuzlukta doğduktan sonra zamanımız yaratılmıştı Onun tarafından. Olmaktan olmamaya akan zaman. Şimdimiz geçmiş olurken geleceğimiz şimdi oluyor. Bunu okurken ya da yazarken bile şimdimiz geçmişte kalıyorken nasıl bu “an”a her şeyi sığdırabiliriz? Kendimize haksızlık etmemeyi öğrenmeliyiz. Bazen bir şeyleri yapmamayı tercih etmeliyiz. Hatta “yapamıyorum” demeliyiz. Sınırlarımızı bilmeliyiz. Onlara saygı duymalıyız. Geliştirebileceksek geliştirmeliyiz. Bir de en önemlisi, eksiklerimizi göstermekten utanmamalıyız. Bilmemek değil, öğrenmemek ayıptır. Bilmemek pek de elimizde değildir ama öğrenmemek bizim elimizdedir ve biz seçeriz.

    Peki Buddha haklı mıydı: Çok mu şey istiyorduk ve bu yüzden mi acı çekiyoruz? Arzularımız mıydı acılarımızın sebebi? Her seferinde haklı olmadığını düşünmek istedim çünkü haz aldığım zaman kendimi hayatta hissederken acı çektiğim zamanda yaşıyormuş hissetmekten kendimi alamıyorum. Ancak bazı zamanlar o acıdan o kadar da keyif almadığımı fark etmeye başladım. Sonra da o acılarımın bu hazlardan kaynaklandığını gördüm. Ne kadar istersem o kadar acıya maruz kalıyordum çünkü o an haz verenler, ileriki zamanda tam tersi hissiyatı verebiliyor. Buddha’da bu yüzden hazları kaldırırsak acıları da kaldırmış oluruz demiş. Basit ama işlevsel görünüyor. Peki hangimiz hazları kaldırmak ister? Sadece yaşamak için yemek yemek ister miyiz? Sadece çocuk yapmak için sevişmek? Eğer sadece hayatta kalmak için yapacaklarımızı yaparsak evet, acı çekmeyiz belki de ama bu yaşamak mı? Yaşamak sadece olmak mı, yoksa daha ötesi var mı? Bunun ötesi var olmak diyebiliriz bence. Esse’den -olmak’dan- “existere”ye -var olmak- geçmek bizim amacımız olmamalı mı? Bu geçişin bir aşaması kendi içimize dönmek, ruhumuzu sorgulamak. Onu sorguladıkça yaklaşırız var olmaya ama bu yeterli değil. Dış dünya da var ve dışa da dönmeliyiz: ötekilerde de aramalıyız var olmayı çünkü onlar da Tanrı’nın bir yaratısıdır, bizim gibi. Kendimizde bulduğumuzu onlarda da bulmalıyız. Belki böylece var olabiliriz ama yine de insan olur muyuz bilmiyorum. Önce içimizde kendimizi bulduktan sonra da insan olmaya bakmamız gerekiyordur belki de. Geçmiş zamandaki filozofların hepsi farklı şeyler araştırmış belki; farklı dönemlerde, farklı coğrafyalarda ama hepsinin dedikleri birbirini tamamlıyor aslında. Augustinus’un zaman çözümlemesinden bahsederken -esse’den existere’ye geçmek- insan olmak için kısmında Platon’a dönüyoruz. 

    İnsan olmak adil olmak demektir. Adil olmak ise erdem sahibi olmak ve erdem ise bilge, yiğit ve ölçülü olmak demek. Yazıldığı kadar basit olsa hepimiz erdem sahibi olabilirdik ama ne yazık ki çoğumuz erdem sahibi değiliz. Öncelikle çoğumuz bilgelikten yeterli payı alamıyoruz. Cahil görünüyoruzdur belki de. Her şeyi bildiğimiz sanıyoruz ve bilmediğimizi biliyormuş gibi göstermeye çalışıyorken bilgiç oluyoruz- bilge gibi görünen ama bilge olmayan-. Akıl yürütmelerimiz çürüktür. Tek amacımız karşımızdakini yere sermektir. Coşkulanan yanı baskındır, coşar ve çoştukça kendini daha da derin bir cahilliğe gömer ama farkına bile varmaz. Bilgelik yanımızdan payımızı alırsak diğer yanlarımız kendiliğinden kurulabilir. Bilgelik bunları dengeler ve o olmadan diğerleri işlevini yerine tam olarak getiremez. Yiğitlik pısırıklık olabilir ya da cüretlilik. Ölçülülük ise haz düşkünlüğü olabilir. Buddha’nın da dediği gibi, zarardır. Eğitim alırsak bilgeliğimiz artacağı gibi hazlara düşkünlüğümüze de engel olabiliriz. Bunların hepsinden pay alırsak adil bir insan oluruz ve kendimize upuygun olanı yaparız. Hepimizin kendine göre en uygun olarak yapabileceği bir şey vardır. Eğer biz bu erdemlere sahipsek kendimize uygun olanı yapıyoruzdur. Kişiler böylece kendilerini gerçekleştiriyordur. Kendimize uygun olanı yaparken de mutluyuzdur çünkü bunun için var oluyoruzdur. Yine de adil olmak bir şehirde yaşamak için yeterli değildir.

    Aristoteles’in dediklerine göre insanı hayvanlardan ayıran özelliklerinden biri sosyal olmasıdır ve tek eşli olmasıdır. İnsanlar çift kişilik ilişkilere göredir. Bir çatı altında dostluk kurandır insan, evcildir. Aynı zamanda bir arada var olabilendir şehirdekilerle. Adil dediğimiz insanın adil olması için sadece sözler yeterli değildir, eylemleri olmalıdır. Diğer insanlara adil davranmalıdır. Dolayısıyla insan olmak için insana ihtiyaç duyandır insan. Böylece dost edinir insan ve dostu varsa bilir ki zaten adildir çünkü dost olabilmek için zaten adil olmuştur. Bu adillikle beraber dostu olduğu için mutludur insan. Diğer insanla kurulan dostluk, birbirini ruhundan dolayı sevmektir. Karşındakini tam olarak olduğu kişi için seversin ve onunla sohbet edersin bol bol. Beraber zaman geçirirsiniz ve zaman geçtikçe dostluğunuz güçlenir. Dostun olması demek ruhunun sevilecek bir yanı olması demektir. Öyle bir şeydir ki bu, bir nevi ortaklıktır. Bu mutluluktur. Böylece insan yaşamını sürdürebilir güzel anlarla. Bu yüzdendir ki insan kötü bir zaman geçirdiğinde yanında bir destek olduğunu bilmesi olayları atlatmayı hafifletir. Yükü paylaşırsınız sanki. Yaptığın şey için seni suçlamaz çünkü seni, tam sen olduğun için seviyordur. Senin hataların da sana dahil olduğu için, onları da seviyordur. Bir dost, senin eylemlerini ve duygularını paylaşandır. Bu yüzden, yalnız olmadığı zaman insan için her şey daha mutlu bir hal alır.

    Başa dönecek olursak, hata yapmamız kötü değildir. Hepimiz adil insanlar değiliz belki ama hepimizin dostları vardır diyebiliriz. Eğer bir tane bile dostumuz varsa az çok bilebiliriz ki biz adil insanlarızdır çünkü dostumuzun olması için adil olmalıyızdır. Böyle düşünecek olursak, adiliz ve hata yapıyoruz. Demek ki bir sorun yok. Erdemli insanlar da hata yapıyorsa, eksikleri varsa kimse mükemmel değildir. Her şeyi yapabilen yoktur. Hepimiz ayrı sebepler için bu dünya üzerinde var oluyoruz ve hepimiz kendimize upuygun olanı gerçekleştirmek için varız. Kendimizi gerçekleştirmemiz demek kendimize ait olanı yapmaktır, başkasına ait olanı değil. Bunu iyice anladıktan sonra yaptıklarımızla gurur duyacağız ve kendimizi tebrik edeceğiz en küçük adımda bile çünkü bu bizim var olma sebebimizdir. Kendimizi bildikten sonra geliyordur belki de mutluluk. Belki de her acı haz düşkünlüğünden değildir. Acı, kendimize uygun olanı yapmayıp yapamadıklarımızdan acı duymaktır belki. Aslında sorun yapamadıklarımız değildir, yapmamız gerekenleri bilmememizdedir. Bazen bakış açımızı küçücük bir açıyla değiştirsek bile, kendimizi baştan aşağı değiştirebiliriz. Tatmin olmadıysak farklı bir açı da; belki de ne yapabilirime değil, ne yapamamama bakmaktır çözüm. Ne yapabilirim dediğimizde her şeyi yapabiliriz gibi gelir ama ne yapamam dediğimiz zaman birçok şeyi görebiliriz. 

    Yapmamız gereken küçük bakış açıları değişikliği ve sizi tam olduğunuz kişi için sevecek bir dosttur. Gerisi zaten mutluluktur. Alttaki şarkı da her zaman yanınızda olacak biri için olsun.



Yorumlar

Popüler Yayınlar