Yaklaşmakta Olan İçin

 


    Yaklaşmakta olan bu duygu… Kalp atışlarımı hızlandırıyor, zihnimi dolduruyor. Ellerimi uyuşturuyor, gülümsememe sebep oluyor. Biraz da göz yaşı döktürüyor. Her şeyden biraz biraz getiriyor ve bu beni endişeye düşürüyor. Bu duyguyu ne zaman yaşadığımı hissetsem, panik ataklarım geri dönüyor. Bir daha güvenle bağlanamayacak mıyım birine? Bu endişelerim karşımdaki ile olan ilişkimi etkileyecek mi? Her anda gitmesini beklerken bir ilişkiyi nasıl sürdüreceğim? Beni bu kadar endişeye düşüren bir duygu ne kadar iyi olabilir benim için? Bu endişeleri bir kenara bırakmayı denemeli miyim yoksa hiç riske atmamalı mıyım? Ben bu duyguyu doyasıya yaşamayı hak etmiyor muyum? Ne zaman güvenip sevebileceğim korkmadan? Ne zaman terk edilme korkularım azalacak ve ne zaman verdiğim sevgiden daha fazla sevgi aldığım bir ilişkiye girmeyi kabul edeceğim? Kendini tüm açılardan tanımak güzel ama yeterli değil. Çok sevebildiğimi biliyorum ve daha fazla sevmekten korkuyorum. Önceki yaşadıklarım, çok sevmenin ne kadar işe yaradığını gösterdi. Eskiden yaşadıklarımı birer ders olarak mı görmeliyim yoksa uyarı olarak mı? Onlardan öğrenmem gerekenler varken, dikkat etmem gereken yaklaşımlar da var. Peki çok sevmem, çok sevilmek istememden geliyor olamaz mı? Eskiden sevmeyi daha çok severdim ama artık sevilmek istiyorum. Yanımda biri olsun istiyorum, bir yoldaş. Desteğini hissettiğim biri, düşüncelerimi dinleyen biri. Yanımda uyuyan biri. Yalnız hissediyorum her geçen gün. Sevgiyi hissedemiyorum, kendimi kaybediyorum. Sevgi duygum eksik olduğunda ben, nasıl ben olabilirim? Bileşenim sevgiden geçiyorken, nasıl sevgisiz kalabilirim? Yettiremiyorum sevgiyi. Somut objelere sığdıramıyorum, arkadaş sevgisi yetmiyor. Daha fazlasına ihtiyaç duyuyorum. Yolumu bulamıyorum. Bana yol çizecek biri lazım. Kendi yolunu benimkiyle birleştirecek biri. Bana sürprizler hazırlayacak ve beklentisiz sevecek biri. Hepimizin ihtiyacı biraz da bu değil mi? 

    İhtiyacımız olan bu kasım ayında gizli olabilir mi? Korkularımızı yenebilir miyiz bu kasım ayında? Belki de bu kasım, bizim olur. Belki de sevginin yükseldiği, endişelerin yağmur damlalarıyla beraber yerde biriktiği ve gittiği bir ay olur. Her kasımda, daha fazla inanıyorum. Olabilecek tüm aşklar bu ayda saklanıyor sanki. Dolduruyor günlerimizi aşkla ve kucaklıyor bizi. Yine mi o anlardayım? Bu sefer biraz daha farklı, korkuyorum. Her seferinde daha derin duygular besliyorum ve bunlardan daha derin ne olabilir? Daha derini beni nerelere sürükler bilmiyorum, korkuyorum. Korkmamak istiyorum. Sevmek ve karşılığını almak istiyorum.

    Karşılığını nasıl alabilirim? Nasıl bir ilişki kurabilirim? Nasıl başlayabilirim her şeye yeniden? Kendimi bu kadar yorgun hissederken yeni bir ilişkiye gücüm yetecek mi bilmiyorum. O kadar çok şey bilmiyorum ki, galiba kendimi de unuttum. Korku unutmamı sağlıyor. Bu kadar korkmamalıyım demek ki, hatırlamalıyım. Yorgunluğumu bir kenara bırakmalı ve denemeliyim. Önyargılarımı kırmalı ve güvenmeli miyim yeniden? Yeniden… Güvenmek… Bilmek istiyorum sadece, kime nasıl güvenebilirim? Kendi hareketlerime mi güvenmeliyim? Eskiden kendi hareketlerime güvendiğimde aynı sonuçları aldım, aynı kırıklıkları. Bu sefer de mi aynı olacak yoksa değiştim mi? Artık vereceğim kararlar daha mı mantıklı? Mantık, duygunun önüne mi geçmeli? Duygularımı yitiriyor muyum? Kim olacağımı bilmeden ilerlediğim bu yolda bana aşk şarkıları eşlik ediyor. Onları dinleyerek kendi aşkıma yol bulmaya çalışıyorum. Kendime yeni bir harita hazırlıyorum. Nasıl davranmalıyım, kim olmalıyım.

    Verdiğim kararlar içinde kendim olmak var. Kendim olmadığım her zaman, biraz daha dibe batıyorum. Bu sefer batmak istemiyorum. Benimle yükselmek isteyen birini istiyorum. Beni, tam “ben” olarak görmeli. Düşüncelerime eşlik etmeli. Hissetmeli hissettiklerimi. Asıl soru da kim olmalıyım değil, kim olmamalıyım. Başkaları olmamalıyım. Kimsenin düşüncesini almamalı, kimsenin hislerini kendikilerimle karşılaştırmamalıyım. Duyguların yanlışı var mıdır ki? Aşık olmanın yanlışı mı vardır? Bunu nasıl seçebiliriz? Ne kadar baskılarsak duygularımızı o kadar derine iteriz ve bize acıdan başka ne kalır ki? Ruhu sevmeliyiz, bedene istek duymalıyız. Birçok açıdan uyumlu olmalıyız ama bunların ne kadarını seçebiliriz ki? Neden seviyorsun derlerse ne diyebiliriz? Dediklerimizin ne kadarı doğru olur? 

    Sevdiğimiz için sebepler bulmalı mıyız? Sevgimizi kelimelere dökmeli miyiz yoksa tek bir bakış yeterli mi? Frank Sinatra’nın dediği gibi “Love was just a glance away, a warm embracing dance away.” midir? Hayatım boyunca buna inandım. Aşkı öylece bekledim hep. Aşk için her seferinde mi gereklidir bu bir bakış? bu duyguyu hissetmek için her seferinde somut bir işaret mi olmalı? Bunlar duygunun belli mi ederler? Belki bu duygunun geldiğini anlayabiliriz ya da anlayamayız belki, öylece gelir. Bizi gafil avlayabilir ama ya peki bu duygunun geldiğini hissediyorsak? Belki de bizi endişeye düşüren budur. Geldiğini biliyorsun ama elin kolun bağlı. Beklemekten başka çaren yok, olacaklara izin vermeyi tercih ediyorsun. Belki de ilk defa bu, yaklaştığını hissediyorsun. Konuşacak mısınız, görüşecek misiniz, ne kadar sevecekseniz, nasıl sevecekseniz? Bir sürü strateji belirlemek istiyorsun, bu sefer elinde tutmak ve kaybetmemek istiyorsun. Bağlamak ve bağlanmak istiyorsun. Bunun bir ihtiyacın olduğunun farkındasın. Ellerin ayakların bağlıyken bile kavuşmak istiyorsundur ama korkuyorsundur da. Bu duygu seni bu sefer nereye sürükleyecek, bilmiyorsun.

    Üstelik bu duygu uzaklardan geliyorsa ne kadar emin olabilirsin sağlamlığına? Ne kadarı doğrudur ve ne kadarı gerçek kalacaktır? Hiç görmediysen, hiç sesini duyup elini tutamadıysan nasıl bilebilirsin ne kadar sevebileceğini? Sadece ruhunu mu seviyorsundur, bu yeterli midir? Kimyanın tutması gerekmez mi? Mesajlaşarak sadece, anlayabilir misin nasıl biri olduğunu? Ses tonunu duymadan yakıştırabilir misin yanına? Dokunmak isteyeceğin elleri var mı bilmeden, nasıl emin olabilirsin ruhunun elini tutmak isteyeceğine? İşte bundan korkuyorum. Sohbet etmeyi seviyorum, düşünceleri ve görüşlerini seviyorum. Belki bundan daha fazla bir süre daha konuşacağız ve iyice bağlanacağım onun sohbetine. Peki ya sonra? Onu gördüğümde ne bekliyor olacağım? Onu bir klavye olarak mı görüyor olacağım, yoksa objeleşmiş mi olacak? Obje olarak onu sevecek miyim? Ya sevmezsem, düşünceleri neyi etkilemiş olacak? Ya da düşüncelerini sevdiğim için obje olarak da mı seveceğim? Bunlar birbirini  desteklerler mi? İşte bundan korkuyorum. Ya sonrası? Ruhunu görmeme yetecek mi bu mesajlar? Ruh insanın bedenine has değil midir? Her ne kadar bedeni ve ruhu ayırsak da mesaj içerisinde ruhu nasıl görebiliriz? Ben ruhu, göz kapaklarının her kapanış ve açılışında görebildiğimi düşünüyorum. Ruhu gözbebeklerinden ayrı düşünemiyorum. Kalp atışında ayıramıyorum onu. Kalbi hızlanır, gözbebekleri büyür ve evet dersin. Aşk burada. Beklentilerim burada dersin.

    Bu beklentileri sohbet ederken oluşturuyorum şimdi ise. Bu cümleyi kurarken mimikleri nasıldı acaba? Ses tonunu nasıl kullanıyor? Ellerini hareket ettiriyor mu hararetlenince? Nasıl yürüyor? Bunlar birer beklenti oluşturuyor zihnimde ve bu beklentileri ben mi oluşturuyorum yoksa onların aksettikleri mi beklentilerimi oluşturuyor? Ya biz oluşturuyorsak bu beklentileri? Ya biz karşımızdakini istediğimiz şekle sokuyorsak ve gerçekliğini karşılayamazsa? Nasıl bir şekle sokmayız karşımızdakini? Somut bir dünyadan ne bekliyoruz? Soyutluk yeterli bir boyut mu? Nasıl yettirebiliriz boyutu?

    Deneyip görerek. Göreceğiz beklentilerimizin neleri karşıladığını. Cesur olacağız ve deneyeceğiz. Bu sefer güveneceğim ve kendimi akışına bırakacağım. Olacaklar olsun ve olmayacaklar gitsin. Takip edeceğim hislerimi, engelleri onlarla aşacağım. Düşüncelerime takılı kalmayacağım ve daha çok hissedeceğim. Anın tadını çıkaracağım. Çizdiğim yeni haritada daha cesur adımlar atacağım ve isabetli adımlar olacak bunlar. Aceleye gerek olmayacak. En önemlisi de, özel olacak. Her adımımı özel kılacağım. Bunca zaman boyunca her duygumu, her yaşadığımı basitleştirdim. Hep basitleştiriyoruz. En son ne zaman özel bir anınız oldu? En basit duyguyu bile yücelteceğim. Yavaş yavaş her şeyi daha değerli kılacağım. İlk “Merhaba’mız” bile öyle özel olacak ki bunu bile hatırlayacağız. Bu kasım ayında, aralık ayında yaşayacağım en özel duyguları. Bundan sonra asla basitleştirmeyeceğim hissettiklerimi. Hepsi benim ve hepsi özel. Tutkularımı sonuna kadar yaşacağım. Saklanmayacağım ve yaşayacağım.

"Love was just a glance away, a warm embracing dance away."







Yorumlar

  1. Sonunda her şeyin mutluya bağlanması içimizde umut yeşertiyor. Biraz da Jane Austin vari, değil mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umut olmasaydı yaşamanın bir anlamı olmazdı herhalde. Hatta ertesi günü düşünmenin...

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar