Terk Etmek İçin

    


    Hayatımızdaki bazı olaylar, her tekrarlandığında bizlerde aynı duyguları oluşturabilir. Sadece aynı olaylar değil, benzer olaylar da aynı duyguları tetikleyebilir. Duygu dediklerim kaygılı olan duygular, bizde anksiyete oluşturan duygular. Geçen seneye kadar fark etmediğim bu duyguların, beni her seferinde o boşluğa sürükleyen duygular olduğunu öğrendim. Birini sevdiğim her zaman, bir terk edilme duygusu kaplıyordu içimi. İlk tanışılan anda bir beklenti olmadığı için rahattım her zaman ama üzerinden bir hafta geçsin geçmesin hemen acaba terk edilecek miyim sorusu aklıma düşüyordu ve bunlar hakkında kanıtlar üretiyordum. Mesajlarıma eskiden daha çabuk cevap verirdi, aramalarımı hemen açardı gibi. Kendime o kadar çok kanıt sunuyordum ki en sonunda karşımdakine sinirlenip her şeyi “bitirmeyi” düşünüyordum. Oysa ki olan bir şey de olmuyordu ortada. Bu sinirimi karşımdakine aktardığım zaman dediğim şeyleri saçma buluyordu. İnkar ediyordu kanıtlarımı. Ben ise inanmak istiyordum ve inanıyordum çünkü kaybetmekten korkuyordum. Kaybetmek benim için ölmek gibiydi. İçimdeki duygular rahat etmeden, terk edilmeyeceğimi düşünmeden edemiyordum ama yine de devam ediyordum ilişkiye. İçim alev alev yanarken bu baskılanmış duygularımdan, dışarıya farklı bir dünya yansıtmaya çalışıyordum. Güler yüzümü gösteriyordum sürekli, bir problem yokmuş gibi davranıyordum. Oysa ki o kadar çok düşünüyordum ki geceleri uyumadığım zamanlar oluyordu. Her gun gizlice ağlıyordum evin bir köşesinde ya terk edilirsem diye. Sevgilim olan kişi aklıma gelince tek düşündüğüm “Ya terk ederse” oluyordu. Tabii ki bu kadar baskılanmış duygunun patlama noktaları oluyor. Dayanamadığım bir zaman ve kendime zarar vermeye, kendimi ihmal etmeye başladığım zaman arkadaşlarımdan biri sevgilimin buna değmediğini ısrarla bana söyleyip beni ikna etmeye çalışıyordu. Bu kadar dolduruştan sonra, zaten şüphelenen ben buna daha fazla kafa yoruyordum. Şimdiki aklım olsa belki de artılar ve eksiler listesi yapıp somut kanıtlar görmeye çalışabilirdim. Arkadaşlarımın dediklerine katılmaya başlıyordum bir süre inkar ettikten sonra çünkü kendimi mutlu görmemeye dayanamıyordum. Bunun üzerine sevgilimi karşıma alıp konuşuyordum, ondan beklediklerimi ve gördüklerimi anlatıyordum. Geç yazmasının, ilgisiz davranmasının nedenlerini soruyordum. Sevmiyorsan söyleyebilirsin diyordum çünkü kimse kimseyi sevmek zorunda değil. Bunu karşımdaki herkese söyledim. Bir ilişkide en önemlisi iletişimdir. Ne hissettiğini, ne istediğini söylemezsen karşındaki nasıl bilebilir? İnsanları tanımak için zaman gerektiği gibi, karşımızdakinden ne istediğimizi duymamız da normaldir. Sorduğum sorulara bazen cevap vermekten kaçarken bazen onu böyle durumlarla suçladığım için kızanlar olmuştu görüştüklerim arasında. Her seferinde farklı bir tepki almıştım diyebilirim. Aklımı karıştıran bir nokta bu. Karşı çıkanlar, haksız oldukları için karşı çıkıyorlar gibi gelmişti. Bana güvenmiyorsun sen diyenler, gerçekten güvenilmeyecek kişiler olduğu için inkar ediyor gibi gelmişti. Galiba her bir tepkiye farklı bir yanıt buldum. Ne kadar doğrular bilmiyorum ama kendim dışındaki insanları yanlış yorumladığımı düşünmüyorum. Her ne olursa olsun; bu korkularımı açtıktan sonra sorunu çözdüklerim de oldu, çözemeyip içime daha çok attığım durumlar da oldu. Her türlü, kendi içimdeki o terk edilme şemasını kıramadım. Eninde sonunda terk edileceğimi hissediyordum. Sonunda da terk ediliyordum. Hiç terk etmedim. Hep terk edildim çünkü ben terk etmeyi tercih etmiyordum. O cesarete sahip değildim. Elimdekini tutmak istedim hep çünkü yenisini aramaktan korktum. Yaşadıklarımın gidecek olmasına üzüldüm. Her gidenin ardından ne kadar üzülmüş olsam da çok vakit geçmeden hepsini atlatıp yeni bir sevgi buldum. Hepsi bir öncekinden daha derindi. Bu endişelerim yüzünden sevmekten korkuyordum ama bulduğum her yeni sevgide bir öncekinden arta kalan dersleri evirip çevirip yenisine uyguluyordum ve bir hatadan kurtulmuş oluyordum en azından.

    Problemlerim bitmedi tabii. Geçmiş zamanla bahsettiğime bakmayın, hala aynı sorundan muzdarip olmasam böyle yazamam belki. Sonuçta yaratıcılık acı ile buluşmaktan geçiyor. Geçen seneye kadar böyle bir şema terapisinin varlığından haberim yoktu. Bağlanma türlerini öğrenmiştik derste. Küçük yaşlarda anne ve baba ile kurulan ilişkinin yetişkinlikte dahi bizi nasıl etkilediğini öğrenmiştik. Bunun üzerine bağlanma türlerini araştırmıştım ve bende çıkan tür çok da doğru gelmişti bana. Aile tarafından istikrarsız sevilmem üzerine endişeli bir bağlanma gerçekleştirmişim ve bu da yetişkin dönemimdeki ilişkilerimde terk edilmekten korkma olarak yansımış. Terk edileceğimi düşündüğüm zaman karşımdakine yapışıyorum bir nevi. Terk edilmemek için dikkat çekmeye çalışıyorum, elimde tutmak için her türlü yolu deneyip kendimden tavizler vermeye kadar götürüyorum bu durumu. Bu durumda bence, karşımdakini benden uzaklaştırmaya başlıyor çünkü ilişkinin başlarında gayet sağlıklı bir durumda oluyorum. Öyleyse sonunda neden olamayayım? Belki de gerçekten karşımdakinin doğru yaklaşmadığı zamanlar oluyordur ama terk edilmeyi dünyanın sonu gibi görmemek gerekiyor yine de. Sebebi ne olursa olsun, kendimden taviz vermek tahammül edemediğim bir durum. 

    Belli bir süre önce yaşadığım yeni bir olay sayesinde şema terapiyi öğrendim. Bir ilişkiye başlamakla başlamamak arasında bir süreçteydim ve bu ilişkiye başlamayı istiyordum. Karşımdaki de istiyor gibiydi ancak sonunda istemekten vazgeçti. Kendimi böyle olacağını bildiğimi söylüyordum ama pes etmiyordum. Duygularımı körükleyip sevgimle ona koruma duvarı örmeye çalışıyordum ama her insana o duvar örülmüyormuş. İlişkiye başlayıp başlamayacağımız kararsız haldeyken kendimi kötü hissetmeye başladım. Bundan öncesinde, eski sevgilimden ayrıldığım- onun benden ayrıldığı- zaman kendimi yine aynı şekilde kötü hissetmiştim belli bir süre. O kararsızlık zamanlarında terk edildiğim zamanki acılarımı yeniden yaşayınca korku seviyem çift kat arttı. Nefes alamaz duruma geldiğimi ve endişe dışında bir şey düşünemediğimi hatırlıyorum. Bu durumdan çok korkmaya başlamıştım ki çareyi psikolog olan hocalarıma danışmakta buldum. Bir hocam babamla olan sorumlarından bahsederek bağlanma stilim hakkında konuşup yogaya başlamamı söylemişti- ve evet bu yüzden başladım-. Diğer hocam ise bana şema terapi hakkında bir kitap önerdi ve okudum. Fark ettim ki sadece bir tane de değil, bir sürü şemam varmış ama yine fark ettim ki herkesin bir sürü şeması varmış.  Bu şemaların olması demek çözümleri yok demek değil. Şema denilen şey, zihinlerimize yerleşmiş görüşler diyebiliriz. Bu şemaların asıl özellikleri, onları kendimize yakın hissetmemiz. Karşımıza gelen kişi şemalarımızı tetikliyorsa ona karşı ilgi duyuyoruz çünkü bizim için normal olan o gibi geliyor. O şemalarla yaşamaya alışmışız ve sanki onları terk edersek her şey daha zor olacakmış gibi geliyor. Şema terapi ise bulduğumuz kişilerin hep aynı olduğunu söyler şema ve der ki çekim duymadığın birine git. Çekim duyduğumuz kişiler şemamızı tetiklermiş. Bu yüzden çok da çekim duymadığımız birini seçmeliymişiz ve zamanla artmasını beklemeliymişiz o çekimin. Ben öyle düşünemiyorum bir türlü, sevmeden nasıl yakınlaşacağım ki? Çekim oluşursa başında oluşur bence. Sonradan oluşanlar pek sık sayılmaz, değil mi? Aşkımı tutku olmadan yaşayamam. Bu yüzden tutkularımdan uzaklaşmak yerine şemamdan uzaklaşmaya çalışıyorum. Elbette ki bazı farkındalıklarım oluştu. Beni terk etmeye daha yatkın kişileri seçebiliyorum ve herkese hemen güvenmiyorum. İlk kullandıkları kelimeden, nasıl olduğumu soruşunda anlayabiliyorum bazen insanları. Bu yüzden tutkularımı terk etmek yerine şemamı terk etmeye çalışıyorum. Karşımdakine güvenmeye çalışıyorum. Bu durumumu anlatıyorum ve desteğini bekliyorum çünkü ilişki tek değil, iki yönlüdür. Biz ihtiyaçlarımızı söylemezsek karşımızdaki hiçbir zaman bilemeyebilir. Aynı zamanda pozitif düşünceler, pozitiflik çağırır bence ve biz o negatif hissiyatı vermedikçe terk edilmeyiz.

    Ben kendi şemamdan bahsettim ancak bir sürü şema var ve bu durumu bilmek bana anksiyetem oluştuğu zaman “Şeman tetiklendi sadece” dememi sağladı. Şemamın tetiklendiğini bilmek olayları abarttığımı ve kendimi yersiz üzdüğümü hatırlamamı sağladı. Yine de bazen bilmese miydim dediğim zamanlarda oldu çünkü üzerinde fazla düşünüp şemamı kıramadığımı ve her şeyin sürekli tekrarlandığını görmenin beni daha çok üzdüğü zamanlar da oldu. Belki de “Ignorence is bliss.”.

    Yazımı bitirirken sizlerden şema terapi testlerini araştırıp kendi şemanızı bulup üzerinde düşünmenizi tavsiye ediyorum. Kendimizi bilmek, her ne olursa olsun bilmemekten daha iyidir diye düşünüyorum. Ayrıca, bugün hala bu terk edilme şemasını yaşarken bu kötü duyguların şemam tarafından tetiklendiğini fark ediyorum ve Britney Spears açıp dinliyorum. Onun cesaretini içimde hissetmeyi seviyorum. Son ses Britney dinlerken onunla dans ediyorum ve kendimi cesur hissediyorum.

    Son olarak, bugün diyorum ki lütfen terk et beni şema. Arkandan hiç üzülmeyeceğim. Hep mutlu olacağım. Lütfen beni terk et ve önümdeki aşka güvenle bağlanabileyim. Korkmadan sevebileyim. Korkmak istemiyorum. Bu aşkı kaçırmak istemiyorum. Bu aşk olabilir. Olmalı bence. Olmasını istiyorum. Onu terk ettirmeme izin verme. Sen, şema, beni terk et.



Yorumlar

  1. kendimizden taviz vermeden sevmek nasıl oluyor? bunu başarabilecek miyiz? peki taviz verirsek, sevgimiz tam olmuş oluyor mu?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kendimizden taviz veriyorsak yoğun bir duygu olduğunu düşünüyorum. Aşk diye adlandırabileceğimiz bir duygu ile beraber mantıksal düşenen kısmımıza ket vuruluyor beynimizde ve bu ket vurma ile beraber duygunun yoğunluğu bence anlaşılıyor ama yine de bu kadar taviz vermenin bizlere yararlı olduğunu düşünmüyorum. Nasıl olur, onu araştırıyorum şu sürecimde.

      Sil
  2. Üzerine düşünülmesi ve tartışılması gereken çok fazla nokta var fakat çoğu fikire katılmadım. Biri sizi terk ediyorsa -ki bu çok olağan bir durum- bunun sonunda kendini yiyip bitirmek biraz özgüven sorunu gibi geliyor. Sonuçta o kişi olmadan doğdunuz ve nefes aldınız. Üzülmek gayet normal olmakla beraber çok fazla üzülüp hayatı cehenneme çevirmek kendine ihanet etmek gibi geliyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Elbette ki üzerine tartışılacak çok konu var ancak benim bu yazımda vurgulamak istediğim nokta hayatı cehenneme çevirmek değildi- ki hayatımı cehenneme çevirmedim. Buradaki önemli nokta, benim bağlanma stilimden dolayı kaynaklanan şemamı keşfetmemdi. Bu keşif ile ilişkilerimde sürekli yaşadığım bir sorunun temelini anlamama yardımcı oldu. Üzülmek gayet normal elbet ancak bu şemaları, özgüven eksikliğine bağlamanızı anlamlı bulamadım. Teşekkür ederim yorumunuz için.

      Sil
    2. Sonuç olarak ikimiz de aynı noktada buluşuyoruz ama sanırım baktığımız pencereler farklı :)

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar