Sonsuz Yalnızlığımı Kırmak İçin



    Oturdum ve düşünürken ne kadar değişmiş hissettiğimi fark ettim. Geçenlerde eski bir dostumla konuşurken: “Bir düşün bakalım, sence ben öyle yapar mıyım?” dedi. Durdum ve bunu düşünüyorum: “Bence o yapar mı?”. Onu ne kadar hatırladığımı geçin, görüşmeyeli değişmemiş midir hiç? Kendimi düşününce o kadar çok değiştiğimi hissediyorum ki, eski ben artık yok gibi ve bu iyi mi kötü mü bilmiyorum ya da gerçekten değiştim mi, bilmiyorum. İçimde hissettiğim bu değişim duygularını anlamlandırmaya çalıştım. Onları tek tek düşündüm, ne zaman başladılar ve nasıl başladılar. Aynı zamanda kim sayesinde başladılar. Her şeyin sonunda beni “ben” yapan bu değişimleri anlamlandırmayı başardım gibi hissediyorum. Bu anlamlandırma belki de hayatımdaki olaylara bir anlam yükleme zorunluluğu hissettiğimden kafamda oluşturduğum anlamlardır. Yine de bu anlamlara inanarak yoluma devam etmek, elimde hiçbir şey olmadan devam etmemden çok daha kolay. Bu anlamlandırmalarım ilk aşaması o eski dostla başlıyor ama negatiflere inerek. Yükseliş dönemim ondan sonra gelen bir dost, Palandöken ve 3. bir olayla başladı gibi.

    Eski dostumdan sonra içime attığım neşeli ve “entelektüel olmaya çabalamayan” Berin’i keşfettim, belki de fark ettim çünkü oradaydı hep ve aidiyet hissettim. Kendimi oraya, Palandöken’e ait hissettim. Eski dostumdan bahsedince aklıma savaşmak geliyor. Hayata karşı hep bir mücadele vermek: hakkı yenmiş, sanatı uğruna parasız kalmayı kabullenen bir sanatçı. Şu an baktığımda, o tarz bir sanatçı olmak isteyeceğimden emin değilim. Ben sevmek ve sevilmek için var olduğumu söylüyorum hep ve sanatım sevilmeyecek, takdir edilmeyecekse yapmak istemeyebilirim. Bu aykırı bir tarzım olmayacak ya da insanların sevdiği tarzda sanat yapacağım demek değil. Kendimi kabul ettirmeliyim demek. Kendime inanmalı ve şaşmadan yoluma devam etmeliyim sonuna kadar. Oysa ki o eski dostum kendi için yapar ve başkalarının beğenmesini de o kadar da beklemez.

    Diğer dostumdan sonra kendimi “birey” gibi hissetmeyi öğrendim ve üstün hissettim. Tutkularıma sahip çıkmam gerektiğini hissettim. Kendimi bir cinsel obje olarak değil de tutkularım, zekam ve ben olduğum için sevildiğimi hissettim. Aynı zamanda başka insanların benim yaptığım ve sevdiğim şeylere nasıl ilgi duyduğunu gördüm. “Ben”i ben olarak sevdi ve bir şeyleri benden almak yerine hep yenilerini koymam için teşvik etti.  Tutkularımın değerini küçümsediğimi gösterdi. Benim gözümde küçücük yer kaplayan bir tutkum bile onun gözünde kocaman bir yer kaplayabiliyordu ve beni buna teşvik etti. Yaptığım şeylerin küçük olmadığını görmemi sağladı. Her yaptığımla gurur duymaya teşvik etti beni. İyi hissettim, tamamlanmaya yakın hissettim. Ondan sonra, daha önceden yapmak isteyip de ertelediğim şeyleri yapmaya başladım cesaretle. Kendime bir şeyler katmaktan korkmadım. Hep büyüdüm, bir ağaç gibi dallandırdım kendimi ve dallandırmaya da devam ediyorum. Bir şeyi yapmaktan korkacak olursam onu hatırlıyorum ve diyorum ki “Eğer yapmak istediğin şeyi yaparken mutlu olacağını hissediyorsan ya da biliyorsan, durma ve yap.” çünkü mutlu olmak her şey demek.

    Sanki tüm bu keşif süreci planlanmış gibi adım adım oldu. Eski dostla: dibe batma, sanatçı düşüncenin dibini sıyırma ve denemediğim son yaşam türünü deneme; Palandöken ile özgüven, enerji, aidiyet ve tutkulara karşı istek; diğer dost ile birlikte sevilebilmeyi, kendim olarak görülebilmeyi ve yaptığım en küçük şeyin bile aslında ne kadar harika olduğunu ve bunun ne kadar harika olduğunu kabul etmeyi öğrendim. Şu an oturup bunları yazarken tüm o kişilerin, durumların bende bıraktığı acılara bile teşekkür ediyorum. Gözlerim yaşarırken dudaklarıma bir gülümseme yayılıyor çünkü bunların hepsi beni oluşturdular ve bu acıların hepsi de aşamaların bir parçasıydı belki de.

    3. olaydan, yani son aşamadan sonra ise geçmişte olan beni keşfettim. Geçmişimi bulmam, hayata tutunacak bir şey vermeyi sağladı. İçime ayna tuttu sanki. Eskiden kimdim ve ne olmak istiyordum ya da neyi seviyordum. Düşünüyordum ve bu hep içimde vardı. İçimde hep bir parça müzik ve dans vardı. Bunu bahsettiğim ilk eski dostuma söylesem dalga geçerdi gibi hissediyorum. Bir iki kere şarkı söylemiştim ona ve dinlemişti: “Yesterday” olabilirdi o şarkı. Ona şarkı söylemiş olmama izin vermiş ve kötü laflar dememiş olsa da sevmediği bir şarkı açtığım zaman yargılamasını iyi bilirdi. Bir sonraki eski dostuma “Days In The Sun”ı söylemiştim, Beauty and The Beast’den. Ve beğenmişti. En azından nezaket göstermişti ve hevesle dinlemişti. Geçmişimi bulmak beni hayata bağladı sanki. Boşlukta tutunacak bir amaç ararken bulduğum bir dal oldu. Bu tutku ne kadar iyi hissettirse de içimde birtakım endişeler de oluşturdu: “Geç mi kaldım?”. Daha eski bir zamanda başlasaydım şu an nerede olacağımı düşünmeye çalışmadan edemiyorum ama yine de “Zararın neresinden dönersen kardır.” diye düşünüyorum.

    Tekrar başa dönecek olursak, eski dostumla beraberken aklıma doğrudan gelen ilk düşünce ya da anı: Kapadokya’daki arkam dönük yürürken olan fotoğraflar. Bunu hayatımdaki bir dışa vurum gibi hissediyorum: yalnızlığım ve sonsuz kaçışım. Şimdi ise yalnız hissetmeme rağmen, o sonsuz yalnızlığı hissetmiyorum. En azından bir çıkış yolu bulacağımı biliyorum, ne kadar uzun sürecek olsa da. Endişelerim, kaygılarım olsa da gittiğim ya da gideceğim bir yol olduğunu biliyorum. Yanımda biri olmasa da kendimi daha dolu hissediyorum. Geçmişimdeki ben gelip elimi tuttu sanki, o aynadan yansıyan. Artık beraber yürüyoruz ve unuttuğum ya da yolumu kaybettiğim zaman yine bu aşamaları yaşayacağımı bildiğim içim mutluyum. Şimdi ise sonraki aşamayı bekliyorum, yaşamaya devam ederek.

Yorumlar

  1. Mekânlar da, anlamlarını ve çağrışımlarını başkalaştırıyor zaman ile.

    Ray Oldenburg'ün The Great Good Place eserine ve "third place" tanımlamasına mutlaka göz at...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorum ve öneri için teşekkür ederim :)

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar