Zihnimdeki Akışı Görmem İçin



çukur sonuna kadar dolu ve

işin içine sen girince taşıyor bu ırmak

ruhunun yaprak rengi gözlerimi kamaştırıyor

kaybolduğum bu ıssız ormanda yoluma ışık oluyor

nereye götürdüğünü bilmediğim bir yıldız gibi

ben sadece beyaz tavşanı takip etmeyi biliyorum

beni harikalar diyarına götürebilir diye

kendime güvenli bir alan yarattığım bu doğada

tek başımaydım

zihnimden yankılanan sesler bir şelale gibi gürlüyor

ağaçların yaprakları gibi sallanıyor ve

uzaklardan gelen vahşi bir hayvanın uğuldaması gibi tüyler ürpertiyor

hep yalnız olduğumu sanıyorken şimdi yanıma birilerinin geldiğini fark ediyorum

tam bu zamanda seni anlamaya başladığımı düşünüyorum

anlamak beni ürkütüyor

beyaz tavşan kaçıyor ve yolu bilmiyorum

ne geriye dönüşü, ne ileriye gidişi

arkamda izler bile bırakmadığım bu yaprak dolu ormanda

senin izin her yerdeyken

kendi izlerim toprakla kaplanıyor

şimdi ise endişem

senin izlerinin yerini başka izlerin alabilecek olması

ve artık bu ormanın, aynı orman olmayacak olması

yaprak dolu olmayan

 

 

Kendine ait hissetmek, bir yere ait hissetmek zorunda değilsin.

 

Süreç kendiliğinden gelişecektir, acele etmeye gerek yok ama acaba kaçırır mıyız o süreci?

 

Bir yere ait hissetmek zorunda değilsin, holiganlık itici geliyor. Haklı olabilir. Feminizm hakkında da ben aynısını düşünmüyor muydum? Bu insanları bu kadar baskıcı bir şekilde savunmak zorunda bırakan neydi? Gerçekten dışlanmışlar mı yoksa kendileri mi biraz da olsa öyle hissediyorlardı? Azınlığa destek olmak için dışlanmayı seçmek zorunda mıyım? Neden kendimi oraya ait hissetmeye çalışıyorum? Zorunda mıyım? Kendime ait olmalıyım. Neden kendilerine ait olduğunu düşündükleri mekanlarda takılıyorlar? Kendilerini “diğer” ortamlara ait ediyorlar. Illa ki kendilerinin dahil olduklarını düşündükleri ve ona göre tanım yaratmış oldukları bir mekana girmemeliler. 

 

Aynı düşünce yapısında olmadığım insanlara da belki bir parıltı verebilmek bile tatmin edebilir. Seviye olayında ise, beni düşüren ya da yükselten şeyler olarak düşünme: neden başkalarına bağımlı olasın ki? Seviyen senin elinde. Belki maruz kaldığın yerdeki kişilere bir şeyler katabilirsin çünkü bir noktada mecbursun. Onlara parıltı vererek düşünmelerini sağlayabilirsin. Belki bu bizi yoracaktır ama birilerini bulma endişemiz kadar değil. 

 

Bir ilişkiye girmek de kendini sınırlamaktır. Zaten yoğun bir hayat ve kendimizi bulamamışız. Daha arıyoruz kendimizi ve bu süreçte nasıl başkalarını da arayabiliriz? Arayış kaç dallı olabilir? Bunları hissediyorum. Ben nasılsam, öyleyim. 

 

Ilk baştaki iletişimimizde belki de eskisi kadar etkilenecek miyim diye bir endişe taşıyordum. Nasıl ve ne kadar değişmiş diye düşünüyordum. Belki de eskisi kadar etkilenmediğimi görünce anlatmak istemedim kendimi. Görüşmeyi ben istemiştim, kendimi aktarmak istemiştim ona ama onunlayken kendimi nasıl aktaracağımı düşünmediğimi fark ettim. Düşünmek zorunda değilim demiştim kendime, kendiliğinden gelir değişimlerim gibi hissetmiştim. Sonra ise daha vaktimiz varken ben kendimi anlatmaya başladım, sonrası ise öylece aktı. Ortak bir paylaşımda bulunduk. Bir birliktelikti bu. Bence ruhlarımız temas etmişti. Bir ara gözlerime bakıp gülümsediğini gördüm. Dudakları kapalı ve gözleri bana kenetliydi. Bundan çok eminim. Ruhuma baktığını hissettim. O gülüşünde bir paylaşımın hoşnutluğu vardı. Belki yanılıyorum, belki bir daha görüşmeyiz de bir süre daha ama ben o an böyle hissettim. Paylaştıkça da eskiden ondan nasıl etkilendiğimi hatırladım ve yeniden etkilendim sanırım. Beni onda çeken şey belki de ben kendimi anlattığımda, bana bir bilgi vermesi değil de beni anladığını hissetmemdi. İşte ortak bir paylaşım dediğim bunu tanımlıyordu. Anlaşılmış olmaktı sanırım. Aynı geçmişleri paylaşıyoruz gibi hissediyordum, aynı ortak paydalardaydık. 

 

Her şey, olması gerektiği zamanda olacaktır değildir kendimize dememiz gereken. Olması gerekenler için çabalamamız gereklidir. Bir şey olmadıysa başka bir şekilde olması için çaba göstermeli ve alternatifini düşünmeliyizdir. İşte o zaman, kadere meydan bırakmadan ipleri elimize almış ve bağımsızlığımızı destekler bir yönde ilerliyoruzdur. 

 

Belki bu yazı, geri dönüp baktığımda kime yazdığımı hatırlamayacağım kelimeler içeren bir karalamadır. Büyük ihtimalle unutacağım da; ancak sanırım bu onu daha değersiz kılmıyor. Öyleyse, bu durum diğerlerini daha değerli kılar mı?

 

Her bir başarı parçam gözyaşlarımı içeriyor. Başardım ben, ulaştım istediğim bir hedefe ama gurur duymaya vaktim yok gibi hissediyorum. Başarım üzerimde bir baskı yaratıyor, daha ileri gitme baskısı ya da yeterli olabilecek miyim düşüncesi. Oysaki buraya kadar gelmişken geri dönmek anlamsız olmaz mı, bu kadar istiyorken? Gerçi istiyor muyum bilmiyorum. O kadar meşgulüm ki istememi düşünmeyi bile vaktim olmuyor. Sadece yaşıyorum geçen saatleri, ona da ne kadar yaşamak denirse.

 

Kalbim acıyor. Sizin hiç acıdı mı? Sıkışıyor göğsüm ve nerede olduğumu unutuyorum. Bunların nasıl geçeceğini düşünüyorum ve hepsi birden geçsin istiyorum. O an siliyorum anları aklımdan çünkü korkuyorum kendimi de sileceğim diye. Yeryüzüne gömmek istiyorum kendimi bazen, belki de aşkın yüzü olurum böylece. 

 

Hissetmek istemiyorum.

Yorumlar

Popüler Yayınlar