Yeni Yaşım İçin


Merhaba yeni yaşım. Senede bir kere yaşadığımız bu anlamlı güne merhaba. Yaş almama ve büyümeme merhaba. Merhaba zamanın hızını yavaşlatan gün. Her sene bugün, seninle birlikte hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyor. Bu şerit daha çok bir önceki yaşımın kritiğini içeriyor. Neler yapmışım ya da yapamamışım. Neler planlamışım ve ne kadarını yapabilmişim ya da yeni yaşımda neler yapabilirim. Değerlendirmelerim sonucu birtakım pişmanlıklar görüyorum geçmiş yaşıma ait. Planlananlar ve yapılamayanlar. Pişmanlıklarımı ya da keşkelerimi görünce ise avutma amaçlı olarak, geçmiş planlarımı yeni yaşıma katmaya çalışma planları yapıyorum. Bu sefer de bir önceki yaşlarımda da aynı olayı yaptığım ve belki de 5-6 senedir bir sonraki yaşıma ertelediğim planlarımı görüyorum. Bütün bunları fark etmek yeni yaşımın ilk gününü öldürüyor diyebilirim. Çok sorgular oluyorum: yeni yaşım bana neler getirecek ve ben nasıl bunlara yardımcı olabilirim. Bu kadar önemli mi diye soruyorum kendime, keşkelerin bu kadar önemli mi. Eğer bu kadar önemsiz olsaydı “keşkem” olmazdı. Sonucunu hayal edince güzel olabilecek bir şey yapılmaya, risk alınmaya değerdir. Her yeni yaşımızla risk alma isteğimiz ne kadar azalsa da her yaş biraz da olsa risk almaya hazırdır.

 

Her sene birer birer büyüyoruz ve aynı şekilde birer birer zamanımız da tükeniyor. Doğum günlerim hariç bu durumu fark etmeye zamanım olmuyormuş gibi her doğum günümde ne kadar büyüdüğümü fark ediyorum. Ne kadar çok zaman geçirdiğimi görüyorum bu dünya üzerinde. Düşününce ne kadar çok boşluk olduğuna şaşıyorum hayatımda ancak biraz daha derin düşündüğüm zaman yaptığım şeyleri, aslında zamanımı ne kadar dolu geçirmiş olduğumu görüyorum. İnsan yaşadığı anda gözden kaçırabiliyor zamanın değerini. İşte ben de her doğum günümde zamanın değerini daha çok anlamış oluyorum çünkü bir yaş daha büyümüş, dünya üzerinde bir sene daha fazla yaşamış ve dünya üzerindeki yaşamımdan bir sene daha gitmiş oluyor. Özellikle bu yaşımda, hayatımdan kocaman bir parçayı gerimde nasıl bıraktığımı fark ettiğimde çok endişelendim. Ne kadar büyümüşüm ne kadar uzun zamandır yaşıyormuşum. Meğer ben bu dünya üzerinde hissettiğimden fazla zamandır varmışım çünkü ilk yaşlarımı hiç hatırlamıyorum. Ortanca yaşlarımdan ise geriye birtakım kopuk parçalardan oluşan anılar belleği bulunuyor, fotoğraflara bakınca bile çağrışmayan anılar. Bu yüzden; uzun zamandır yaşamama, var olmama rağmen zamanımın yarısı kadarını bilmem ve “yaşamış” olmam endişemi ikiye katlıyor. Hatırlamadığım zamanları yaşamamış saysak olmuyor mu diye sormaktan kendimi alamıyorum. Önümde ki yaşama bakınca da bu zamanları unutur muyum diye düşünüyorum. Bu yüzdendir ki daha çok anı bırakmaya çalışıyorum. Belki gelecekteki bana, belki çevremdekilere… Büyümüş olmamla beraber anıları kodlamayı ve onları kontrol altına almayı daha iyi öğrendiğimi düşünüyorum. Bir kokuya saklanan bir anı ya da izlenen bir filmdeki hissiyat. Anıları kodladığımız ve bu kodları öğrendiğimiz zaman onları çağırmak daha kolay oluyor. Unuttuk sansak bile o anılar, o kişiler ya da o mekanlar hep orada oluyorlar. Çağırdığımızda ya da çağırıldıklarında yanımıza geliyorlar. Seneler öncesinden önerilen bir şarkıyı ne zaman duysam aynı ilk günkü gibi hissettiriyor ve o kişiyi bana geri getiriyor, şarkıyı öneren kişiyi. Bu çağrışımdan sonra anıların ne kadar değerli olduğunu daha iyi görüp onlara daha sıkı bağlanıyorum. Geçmiş yaşlarıma ait doluluklarımdır bunlar çünkü. Geçmiş yaşıma dair teşekkürlerimdir.

 

Her yeni yaşıma ne kadar depresif başlasam da onu özel kılmam gerektiğini hep biliyorum. Her yaş daha özel olmayı hak ediyor çünkü zamanımız azalıyor. Böyle söylemem belki depresif gelebilir. Çoğu zaman bana da depresif geliyor ama bunu aşmaya çalışıyorum çünkü her günümüzü son günümüz gibi yaşamazsak, “bu gün” elimizden kayıp giderse gelecekte elimizde ne kalır? Anda yaşamalı insan. Yarını olmamalı. Her yeni yaşımla bu bilincim artıyor. Görüyorum ki bir yaş daha almışım. Belki ebeveynlerimin evlendikleri yaşa gelmişim, belki kimi arkadaşımın çocuğu oluyor. Bizimle beraber çevremizde büyüyor ama aynı zamanda yeni gelenlerde oluyor ve gençliklerini görüyoruz. Bir iç çekiyoruz geçmiş yaşlarımıza. Bir anda “keşkelerimiz” çıkıyor su yüzüne. Sonra dönüp yeni yaşımıza bakıyoruz ve geç kalınmışlık hissi oturuyor içimize. Bunu pek yapmıyoruz ama o gençlere bir daha bakarsak, bu yeni yaşımıza gelmemizi sağlayan o gençliklerimiz değil miydi? O keşkelerimiz bizi yeni yaşımıza hazırlamadı mı? Ve geç kalınmışlık duygusu aslında içimizdeki sabote etme iç güdüsü değil midir? Aslında geç kalınmışlık duygusu bir fark etme duygusu mudur, bizim iyiliğimiz için midir? Belki de bize bir mesaj veriyordur: olmaması gerekiyordur belki o durumun ya da hala yapabilirsindir. Önemli olan bizim mesajı nasıl aldığımız değildir, nasıl almak istediğimizdir. Biz hangi zamanda yaşarsak yaşayalım, ne istersek onu yaşıyoruz. Yaşamamak için elimizde bir sebep yokken yeni yaşımızı da daha özel kılmamak için bir sebebimiz var mıdır?

 

Belki de bu yüzdendir doğum günleri. Kendimizi tanımamız ve biraz daha derin düşünmemiz içindir. Belki fark etmemiz içindir, aslında ne kadar dolu olduğumuzu ve isteyince elde edebileceklerimizi. Geçmiş yaşlarımdaki anılar kadar güzelleri olamayacak diye düşünürken her yaşımda daha güzelini yaşadığımı görmek içindir. Her yaşımızı özel kılmanın yolunu görmek içindir. Bu yolun, anda kalmak olduğunu görünce de yeni yaşımızı kutlamak içindir. Şu an yeni yaşımı içten kutluyorum, anımı yaşıyorum. Geçmişimdeki güzellikleri ve kötülükleri kutluyorum. Onlar, beni yeni yaşıma hazırlayanlardı. Ne fazlası ne eksiğiyle, beni ben yaptılar. 20 yaşında bir ben. Geçtiğimiz hafta 20. yaş ömrün yarısıymış gibi gelirken şu an önümde ne kadar çok zamanım olduğunu görüyorum. Bu zamanımı oturup kötü düşüncelerle boşa harcamak yerine aksiyon alıp her anımı daha özel yapmaya çabalayacağım. Yeni yaşım için aldığım ilk kararım bu. Yaşayacağım, dolu dolu. Her anımı daha özel kılacağım. En kötü zamanımda bile beni güldürecek bir şeyler bulacağım ya da en kötü biçimde yaşayacağım. O da bir yaşama biçimi değil mi? Korkmayacağım alacağım kararlardan. Çok fazla düşünmeyeceğim bir şeyi yapmak istediğimde. İstiyorsam bir sebebi vardır. Deneyip göreceğim sonucunu. Hayallerimde bin bir türlü sonuç yaratıp “en doğrusu varmış gibi” seçmeye çalışmayacağım. En doğruya yakın bir şey varsa o da deneyip olabilecekleri gerçek olarak gözlemlemektir, yaşamaktır. Önemli olan tek şey istediğimizi yapmış olmaktır, yaptığımızın sorumluluğunu alarak. Böylece yeni yaşlarımıza değerler katmış oluruz. Onları doldurmuş oluruz çeşitli anılarla. İyisi ve kötüsüyle dolu dolu olurlar. En azından bir sonraki yaş gününüzde geçmişinizi dolu görürsünüz ve kendinize bunun için teşekkür edersiniz: Bir gününüzü bile boş geçirmediğiniz için, her gününüze önem verdiğiniz için. Veronika’yı da anımsayacak olursak kısa süre içinde öleceğini öğrendiği zamandan itibaren hayatını yaşamaya başlamıştı ve endişelerini bir kenara bırakıp âşık olmuştu. Daha iyisini ya da daha kötüsünü düşünmeden kendini akışına bırakmıştı zamanın, ânın. Bu yüzden aslında her ne kadar büyümüş olduğumuzu düşünsek de bir yaş daha aldığımızı ve geçmişten geleceğe bir adım daha ileri gitmişken gelecekten geçmişe de bir adım geri saydığımızı bilmek bize gerçekten yaşamayı öğretir. Durumlara kötü bakmak yerine hepsinin güzel yanını bulmayı bilmeliyiz ve yaşamaya değer kılmalıyız hayatımızı. Şimdi ise daha fazla düşünmeyip bu yazımı yayımlayacağım ve önümdeki gün için planlamadığım durumları yaşamaya bırakacağım kendimi. Yazımı “Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor” adlı kitaptan bir alıntı ile bitirmek istiyorum: “Zaman geçtikte yaşlanırken, beklemeyi nasıl öğrenelim; bir gecede ölüp giderken nasıl sabredelim; zaman sönmeyen ateşiyle peşimizdeyken nasıl yanmayalım; ölüm arkamızdan koşarken nasıl acele etmeyelim?”.

 

Yorumlar

Popüler Yayınlar